HIDE
GRID_STYLE

OTORİTE VARSA ÖZGÜRLÜK YOKTUR!

SHOW_BLOG

"KEMALİZM FAŞİZMDİR"

Korku ve zorbalık kardeştir. Tarihte ve günümüzde zorbalık ve korku hep yan yana var olmuştur. Zorbalık, korku dağları yaratmadan varlığı...

Korku ve zorbalık kardeştir. Tarihte ve günümüzde zorbalık ve korku hep yan yana var olmuştur. Zorbalık, korku dağları yaratmadan varlığını sürdüremez. Devlet denilen korku ve zorbalık merkezi, neden korku yaratmaya ihtiyaç duymaktadır? Zorbalık ve korku neyi korumanın güvencesidir? Hangi biçimde oluşmuş olursa olsun devlet bütün kötülüklerin kaynağı olan özel mülkiyeti koruduğu için korku ve zorbalığa ihtiyaç duymaktadır. Tarihte bu hep böyle olmuştur. Günümüzde de durum böyledir.
Özel mülkiyeti koruyan devlet, mülkiyet sahip lerine her türlü desteği ve yardımı sunmak, onların çıkarlarını her türlü şiddet aygıtıyla koruma ve güvence altına almak zorundadır. TC devleti dünya sermayesinin temsilcilerine başta olmak üzere, her kompradora, büyük tüccara, fabrikatöre, toprak ağasına, tefeciye özel mülkiyeti koruyacağına, onların çıkarlarını savunacağına dair güvence veriyor. Vedevlet özel mülkiyetin ve sermayenin sınırsız koruyucu gücü üzerinde, tüm mülksüz işçileri, yoksul ve kimsesizleri boyunduruk altına alıp egemenliğini koruyor. Onları her türlü işsizliğin ve açlığın dayanılmaz baskısı altında köleleştiriyor.
Peki dokunulmazlık duvarlarıyla kutsanan, halkın üstünde korku dağları yaratan Kemalizm nedir?
Kemalizm, komprador burjuvazi ve toprak ağalarının kurduğu faşist diktatörlüğün, altı ok ile doktrine edilen ideolojisidir. Bu ilkelerle sıralanan kavramlar hem içerik hem de pratik bakımdan hakim sınıfların çıkarlarının otoriter/baskıcı bir devlet yapılanması ve anlayışıyla korunmasını ifade etmektedir. 88 yıllık TC tarihinde, emperyalizme göbekten bağımlılık bütün politikalara yön veren ana karakteristiği oluşturmuş, tüm tercihler veyönelimler bu doğrultuda şekillenmiş, sistem buna göre işletilmiştir.
Osmanlı'nın devlet geleneği ve işleyişinin özünü koruyup biçimsel düzenini değiştiren, sosyo-ekonomik gelişim sürecine emperyalistlerin talimatları doğrultusunda yön veren M. Kemal önderliğindeki egemen sınıflar, devleti yukarıdan aşağı faşist bir karakterde örgütlerken buna ideolojik bir formasyon vermeyi de ihmal etmediler.
İşte daha sonradan kendileri tarafından *******çülük/Kemalizm olarak adlandırılacak olan bu resmi ideolojinin kökleri Osmanlı gelene-inden geliyordu. Osmanlı geleneğinden gelen ve Cumhuriyet tarihi boyunca gelinen noktadaki tüm verilerle ortaya çıkan tablo, Kemalizm'in eseri olarak değerlendirilmelidir.
Yukarıdan aşağı şekillendirilen faşizm olgusunu tahlil edecek olursak; kuruluşundan itibaren, devlete bir toplum oluşturmak, yaratılan bu toplumu devletle organik bir bütünsellik içinde dizayn etmek hedeflenmiştir. Din, sınıf, etnik farklılıkların bir potada eritilmeye çalışıldığı inkarcı, asimilasyoncu, tehcirci, imhacı bir çizginin yön verdiği bu süreç, sayısız katliama yol almıştır. Resmi ideolojinin omurgasını tayin eden bu felsefeye göre, tek devlet, tek toplum, tek kimlik kavramlarıyla hareket edilmiştir. Tek parti olan faşist CHP'nin 1931 ve 1935 tarihli programlarındaki kilit tanımlama "disiplinli hürriyet"tir. Aynı metinlerde '"Türk ulusunun kanındaki yücelik"ten de söz edilmektedir.
1946'lara kadar süren tek partili dönemin özellikleri "çok partili" süreçte de esas olarak değişmemiştir. Kökleri Osmanlı'nın son dönemlerine uzanan Kemalizm her iki dönemde ve günümüzde de dikta anlayışına karşılık gelmektedir. 
Kemalizm, otoritenin bölünmez birliğine inanır. "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü" anlayışıyla getirilen merkeziyetçilik bunun en önemli görünümüdür. Benzeri faşist rejimlerde de olduğu gibi "ordu" faktörünün kurucu-kurtarıcı rolü ve önemi, Ke*malizm'in doğusuyla birlikte orduya yönetsel bir işlev sağlamıştır. 
Falih Rıfkı Atay anılarında,"Hitler benim de bulunduğum bir Türk heyetinin önünde, kendisinin ve 
Mussolini'nin M. Kemal'in öğrencileri olduğunu söyledi" der. Milli türeyiş destanının en önemli sembolü olarak görülen bozkurt M. Kemal'e de isim olarak verilmiştir. "Türk Tarih Tezi" Türklerin medeniyetlerin öncüsü olduğu, "Güneş Dil teorisi" ise Türkçenin bütün dillerin anası olduğu savıyla işlenmektedir.
Yani, faşist diktatörlüğün resmi ideolojisi olan Kemalizm'in ana unsurları; milli birlik ve beraberliğe aşırı vurgulu bir milliyetçilik, sürekli iç ve dış düşman paranoyası ile zorbalık, devletin kutsanması ekseninde kölelik, devlet çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışıyla diktatörlük ve sınıfların reddi adına her türlü baskı, zulüm ve kıyım olarak biçimlenmektedir.
Türkiye'deki rejimin kuruluş aşamasını, bu bağlamda tarihsel sürecini, emperyalistlerle ilişkisini, resmi ideolojinin konumunu ve etki gücünü doğru biçimde analiz edemeyenlerin egemenlerin ağına takılması kaçınılmaz olmaktadır. İdeolojik mücadelenin sınıf savaş ı-mındaki başlıca rolü de buradan gelmektedir. Her yanlış yaklaşım ve tespit, nihayetinde düşmana ilişkin yanlış bir sonuç üretmekte, hedefi şaşırtmakta, safları bozmaktadır. Oluşan bu bulanıklıktan ise düşmanın yararlandığı açıktır.
Konuya ilişkin bilimsel sosyalizm adına ilk ve tek doğru yaklaşımı ve çözümlemeyi geliştiren İbrahim Kay-pakkaya'dır.
İbrahim Kaypakkaya'yı andığımız mayıs ayında onun temel görüşlerinin bilimselliği ve doğruluğunu yaşadığımız her toplumsal ve sınıfsal olguda ve gelişmede görmek mümkündür. Özellikle son dönemde artan ırkçiliğın ve azgın Türk şovenizminin saldırıları karşısında Kaypakkaya yoldaşın "Kemalizm", "ulusal sorun ve azınlıklar meselesi", "ırkçılık ve milliyetçilik" hakkındaki görüşleri "devletin karakteri ve niteliği" hakkındaki bilimsel değerlendirmelerinin haklılığına içinden geçtiğimiz süreçte bir kez daha tanık oluyoruz. Nasıl mı? Sivil itaatsizlik çadırlarına saldırarak Kürt ulusunun iradesinin çiğnenmesi, mayın patlaması sonucu küçücük çocukların can vermesi. İbrahim Oruç gibi Kürt gençlerinin sokak ortasında katledilmesi gibi hiç de yabancısı olmadığımız olayları tekrar tekrar yaşamaktayız. Gençliğin daha fazla geleceksizleştirme saldırılarına maruz kaldığı: hakkını arayıp sokaklara çıkanların ise tehdit edildiği, soruşturma terörüyle sindirilmek istendiği, kadınların herkesin gözü önünde nefret cinayetlerine kurban edildiği, işçilerin gaz ve copla susturulmaya çalışıldığı, bütün bunlara karşı isyan edip dağların doruklarını mesken eyleyenlerin şehit düştüğü bu süreç gerçeklerin apaçık yüzümüze çarptığı bir süreçtir.

Kemalizmle hesaplaşmak
Kuşkusuz ki Türkiye'de ilerici ve devrimci hareketler ve özellikle de reformist, tasfiyeci anlayışlar Kemalizm'le esaslı bir hesaplaşma içerisine girmemişlerdir. Var olan sistemi nasıl adlandırırlarsa adlandırsınlar, sistem karşıtı duruş sahiplerinin bir biçimde sakatlandıkları, başka bir deyişle yönlerinde sapmalar olsa da ortak bir biçimde secdeye vardıkları ideolojidir Kemalizm.
Geçmişte ve bugün bu türden anlayışların Kemalizm'e yönelik esaslı bir reddediş pratikleri olmayışı, bugün bu çevrelerin izlemiş olduğu politikaların da nedenini oluşturmaktadır. Ki zaten düzeni değiştirmeyi değil, reforme etmeyi ya da kazanımlar sağlamayı amaçlayan, uzlaşmayı esas alan bu türden anlayışların; düzenin resmi ideolojisi ve "çimentosu" işlevi gören Kemalizm'e yönelik kapsamlı bir eleştiri içinde olmaları beklenemez. Ancak bu türden anlayışlar, Türk hakim sınıflarından bağımsız bir siyasal hareket yaratmak istiyorlarsa, Kemalizm'le mutlaka hesaplaşmalıdır. Kemalizm'in gerçek yüzü özellikle 1980 AFC'si ve 80'lerin ikinci yarısından sonra Kürt Ulusal Hareketi'nin silahlı mücadeleyi yükseltmesiyle birlikte, reformist anlayışlar da dahil olmak üzere Türkiye ilerici, devrimci hareketinin saflarında daha bir belirginleşmişti. En azından bu kadar yüksek sesle hayranlıklarını dillendirmiyorlardı. Ancak 90'lı yılların ikinci yarısından sonra dünya üzerinde artan emperyalist saldırganlık, bununla eş güdümlü bir.biçimde sosyalist maskeli bürokratik devletlerin yüzlerindeki maskeyi çıkarıp atmaları sonucu sosyalizmin ve devrimlerin imkansızlığı olarak ideolojik bir karşı devrimci saldırı başlamış bu da beraberinde tasfıyeciliği. devrimlerden kaçışları ve uzlaşma arayışlarını getirmiştir.
Bir kez daha tekrar etmek gerekiyor ki, Kemalizm'in faşizm olduğu gerçeğini net bir biçimde sadece İbrahim Yoldaş belirtmiştir.

Kemalizm'in rolü
Türk hakim sınıflarının TC devletinin kuruluşundan itibaren emperyalizme, emperyalist sermayeye bağımlı oluşları beraberinde onların güçsüzlüğünü de getirmektedir. Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkı üzerinde emperyalist sömürü ve tahakkümün birinci elden uygulayıcısı olan bu asalak ve uşak sınıflar güçlerini halk kitlelerinden değil, emperyalistlerden almaktadırlar. Onların bu güçsüzlüğü beraberinde ülkemiz işçi smıfı ve emekçi halkı üzerinde sürekli bir biçimde baskı ve zulüm politikası uygulanması sonucunu doğurur. Ülkemizin faşizmle yönetiliyor oluşu Türk hakim sınıfları açısından bir tercih değil zorunluluktur. Ayrıca ülkemizde toprak ağalarının iktidara ortak oluşu feodalizmin şiddetini ve uygulamalarını da TC "demokrasisine" dahil eder. Bu da ülkemizde demokrasinin burjuva demokrasisinin yanından geçmemesi anlamına gelir.
Türk hakim sınıflarının güçsüzlüğü ve emperyalist sermayeye bağlılığı, bir yandan işçi sınıfı ve emekçi halk üzerinde jandarma dipçiği, polis copu, tecrit işkencesi gibi politikaların yoğun bir biçimde uygulanmasını gerektirirken diğer yandan ise kitlelerin hem bu politikalara karşı tepki duymasını hem de emperyalizmin çıkarları doğrultusunda hayata geçirilen politikalar sonucu kitlelerde gelişen muhalefeti bertaraf etmek için başka araçları devreye sokmasını beraberinde getirir.
Kemalizm ideolojisi Türk hakim sınıflarının çıkarlarım korumak ve iktidarlarını sürdürmek açısından yaşamsal önemdedir. Nitekim hakim sınıfların işçi sınıfı ve emekçi halk üzerinde baskı aygıtı olan TC devletini kurduktan sonra ve iktidarlarını sağlamlaştırdıkları oranda Kemalist ideolojiyi sistemleştirerek kullanmakta bir an olsun tereddüt etmemişlerdir.
Kemalizm'in bir başka rolü de Kürt ulusu ve azınlık milliyetler üzerinde Türk şovenizmi uygulayarak işçi sınıfı ve emekçi halk içerisinde düşmanlık yaratmak ve halkı birbirine düşürmektir.
Yani "Kemalizm demek, her türlü ilerici ve demokratik düşüncenin zincire vurulması demektir. Kemalizm demek, her alanda Türk şovenizminin kışkırtılması, azınlık milliyetlere amansız bir baskının uygulanması, zorla Türkleştirme ve kitle katliamı demektir. Kemalizm işçiler için cop ve dipçik, grev ve sendika yasağı demektir."
Kemalizm'e ve ondan etkilenen anlayışlara karşı İbrahim yoldaşın açtığı yoldan yürüyerek ideolojik mücadele yürütmenin günümüzdeki tayin edici önemi iyi kavra*nılmak zorundadır. 
ALINTI